11 Aralık 2015 Cuma

YAĞMUR ADAM'I ANLAMAK

YAĞMUR ADAM’I ANLAMAK

İçinde yaşadığımız kocaman dünyada her şeyi görüp, duyup, fark ettiğimizi sanıyoruz. Sessiz çığlıkların içinde kulaklarımızı tıkıyor, gözlerimizi sımsıkı kapatıyoruz. Bizden farklı olduğunu düşündüğümüz insanları çoğu zaman görmezden gelirken engeller koyuyoruz önlerine.  Bir döneme ışık tutan ama çocukluğunun ilk yıllarında fark edilmeyen, dört yaşında konuşan, yedi yaşında okuyan küçük Albert Einstein geleceğin fizik dehasına o dönemin insanları acıyarak mı baktı?  Beethoven’ın öğretmeni onun için “ümitsiz vaka” derken ileride müzik otoriteleri arasına gireceği bilse ne yapardı? Ünlü ressam Van Gogh okul yıllarında yaşıtlarından farklı olduğu ve yavaş öğrendiği için okulunu yarım bırakmak zorunda kaldı. Acınası bir hayatı olan Van Gogh, sadakalarla yaşarken aldıklarını kendinden daha aciz insanlarla paylaşıyordu. Kelimelere sığdıramadığı duygu ve düşüncelerini fırça ve boyaların yardımıyla kâğıda yansıtırken anlaşılmayı mı bekliyordu? Başkalarına saçma gelen resimleriyle adeta bütünleşirken kendini mi buluyordu? Ünlü roman yazarı Tolstoy okulunu yarım bırakmak zorunda kaldığında kim bilebilirdi ki edebiyat şaheseri olacağını. Newton’un okulda tembel bir öğrenci olup ileride adından söz edilen bilim insanı olarak yer çekimi kuvvetini bulacağını insanlık tahmin bile edemezdi. Edison’un öğretmeni onu hiçbir şey öğrenemeyecek kadar aptal bulmuştu. Ampulü bularak karanlık bir dönemi aydınlığa çevireceğini bilemeden “al götür bu çocuğu” demişti annesine. Bu küçük dâhiyi anlayamamanın nedeni ne olsa gerek?  Walt Disney’in iyi fikirleri olmadığı için çalıştığı gazeteden kovulduğu, ama ileriki yaşlarında adından söz ettirdiğini bilmeyen yok. Dünyaca ünlü film sektörünün sahibi Walt Disney yapımı filmler milyonlarca çocuğun kalbinde yer ederken ismini andığımız bu dehaların küçük yaşlarında engelli gibi görünmeleri diğerlerinden farklı olmaları onlara bakış açımızı şimdi değiştirecek mi?
Onları hayatlarının ilk yıllarında başarısız kılan nedenler neydi? Anlaşılamamak mı? Diğerlerinden farklı olan aykırılıkları mı?  Bazen çocuktaki yeteneği, yaratıcılığı ve zekâ düzeyini doğru biçimde anlamadan onları yetersiz, anlamıyor, öğrenemiyormuş gibi görüp benden, bizden farklı diyoruz.  Sahi, farklı olmak ne demek? Benim gibi düşünmüyor, benim gibi konuşmuyor, benim dediklerimi anlamıyor, bana, sana, ona zarar veriyor, hiçbir şeye akıl edemiyor, demek mi?
İnsanların yüzleri, sesleri kadar davranışları, öğrenme biçimleri de birbirinden farklıdır. Bireysel farklılıklar hani zenginliklerimizdi? Bizden olmayanı ötekileştirdiğimiz “delidir ne yapsa yeridir” mantığıyla baktığımız, sohbet ortamlarında mahallenin delisi olarak şakalaştığımız bu insanlar aramızda hem de çok yakınımızda. Kiminin adı Ayşe ama aslında “Down sendromlu,” kimin adı Mehmet ama “asperger sedromlu”,  kimi de gülen güzlü “Williams sendromlu”  Kiminin de “Yağmur Adam” ama Otizmli…
Otizm yaşam boyu süren, sosyal ve duygusal ilişkilerde kısıtlık, dilin gelişiminde gecikme, tekrarlayıcı garip davranışlarla karakterize olan bir bozukluk olarak tanımlanıyor ve tek başına bir zihinsel engellik değildir. 2012 yılında Amerika da yapılan araştırma verilerine göre her 88 çocuktan biri otizmli. Bu oranın önceki yıllara göre hızla artığı gözlenmektedir. Otizmli olma riski kız çocuklarına oranla erkek çocuklarda daha fazla görülmekte ve asıl nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Ülkemizde sağlıklı istatiksel veriler olmamasına rağmen Otizm Platformu Koordinatörü ve Tohum Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı verilerine göre; ülke nüfusu içinde yaklaşık 450- 500 bin otizmli birey olduğu tahmin edilmektedir. 0-14 yaş aralığında 125.000 civarında otizmli çocuk olduğu yine tahminler arasında. Oranlarla ilgili herhangi bir ciddi çalışma yapılmadığı için sayının çok fazla olabileceği de tahmin edilmektedir.
Otizmden,farklılıklardan, dışlanmaktan, ötekileştirmeden söz etmişken Yağmur Adam (Rain Man) filminden bahsetmek istiyorum. Bu film gerçek bir hayat öyküsünden yola çıkılarak yapılmıştır. Otistik olan “Kim Peek” filme ilham kaynağı olmuştur. Beyni bir bilgisayar gibi çalışan “Peek”in inanılmaz bir fotoğrafik hafızası vardır. Okuduğu ve gördüğü şeylerin hemen hemen hepsini hatırlayıp unutmuyor. Bir kitabın iki sayfasını aynı anda sağ gözü ile sağdaki sayfayı, sol gözüyle soldaki sayfası okuyabiliyor. Kitap ister ters çevrili ister yan tutulsun hiçbir şey fark etmiyor. Bütün bu üstün özelliklere rağmen “Peek” çok geç yürümüş, en basit gündelik işlerini yapmaktan acizdir.
Yağmur Adam filmini izleyenler bilir. Biri normal diğeri otizmli olan iki yetişkin kardeşin birbirleriyle olan ilişkileri, zıtlıkları konu edinmiştir. “En iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, en orijinal senaryo” dalında Oscar ödülü kazanan bu film otizm konusunda insanların farkındalık kazanmasına yardımcı olmuştur.
Yönetmenliğini Barry Levinson yapmış. Başrollerde Tom Cruise ve Dustin Hoffman yer almıştı. Raymond ( Dustin Hoffman) engellilerin bir arada olduğu özel bir klinikte bakıma muhtaç, otistik bir dâhidir. Charline (Tom Cruse) ise araba ticareti yapan bir iş adamı Raymond’un küçük kardeşidir. Charline babasıyla yaşadığı sorunlar nedeniyle evden ayrılmış yıllarca ailesinden haber almadan hayatını sürdürmüştür. Ne zamanki babası ölüp mirasın başka birine kalmasına kadar. Miras Charline değil varlığından haberdar olmadığı ağabeyi Raymon’a kalmıştır. Charlie mirasın geri kalanını kurtarmak için ağabeyinin yaşadığı kliniğe gider ve onu alıp yaşadığı yere götürmek ister.
Charline, ailesinin bir ağabeyi olduğunu neden sakladıklarına cevap ararken dönüş yolunda Charline, geceyi geçirmek ve ağabeyini rahat ettirmek için bir otel odası kiralar. Raymond için küvette sıcak su hazırlarken Yağmur Adam çığırından çıkar ve öfke nöbeti geçirir anlamsız bir şekilde sadece bağırır. Çünkü sıcak su tehlikelidir yakabilir. Charline bu davranışa bir anlam veremez. Ama ağabeyi ile kurduğu iletişim sayesinde anılarda kalan parçaları birleştirir ve çok önemli bir bilgiye ulaşır. Bölük pörçük de olsa ağabeyinden dinlediği çocukluk anılarından aradığı sorunun cevabını bulur.   
Charline küçük bir çocuktur. Annesi onu yıkayacaktır. Raymond su ile oynarken farkında olmadan sıcak su musluğunu açar küvetin içi sıcak su ile dolar. Annesi bu durumu fark ettiğinde Raymond’un küçük kardeşine zarar vereceği endişesine kapılır. İşte bu olay Küçük Charline’yi korumaya almak için Raymond’un özel bir kliniğe gönderilme nedenidir. Aile için uzaklara göndermek o zaman bir çözüm gibi görünmüştür.
İki çocuğu arasında bir evladını korumaya alan aile diğerini feda eder. Engelli çocuğu olan bütün ebeveynlerin yaşadıkları bu korku birçok aileyi tedbir almaya yönlendirir. Kimi para pul biriktirip bütün varını yoğunu çocuklarının bakımlarına harcarken kimi de ikinci üçüncü çocuk dünyaya getirerek ileride bize bir şey olursa kardeşleri ona bakar düşüncesi içindedirler.  Aslında her iki durumda da aciz olanı koruma ve güvence altına alma düşüncesi vardır.  Sorumluluk ve risk hayatın her döneminde bizler için varken bir çocuğun engelli diye evinden, ailesinden uzaklara gönderilmesinin hiçbir haklılık yönü yoktur.
Filmdeki aile için Raymond’u evden uzaklaştırmak, daha kolay gelmiştir. Çünkü itiraz edemeyecek, bir şeylerin izahını yapmak zorunda kalmayacaklardı. Uzaktan da olsa bütün ihtiyaçlarını, eğitim giderlerini karşılayıp vicdanlarını rahatlatmaya çalışmışlardır. Ama vicdan aslında o kadarda rahatlamıyor. Bu nedenle son bir görev daha yapılması gerekiyor. Çocuklarının yaşamını garantiye almak için bütün miraslarını ona bırakmaları gerekiyordur.  Böylece onlar öldükten sonra kalan para evlatlarının hayatlarını devam ettirmesine yetecek gözleri arkada kalmayacaktır. 
Sosyal ilişkilerde bile böyle değil midir? Farklı olana karşı teyakkuzda olma, onu gruptan uzaklaştırma veya zarar veremeyecek hale gelene kadar grup içinde eritme hep var duygular değil midir? Masallara bile konu olan bu durum çirkin ördek masalında çok güzel işlenmiştir. Gerçek kardeşleri olup olmadığını bilmeden hem anne ördek hem de yavru ördekler kendilerine benzemiyor diye çirkin olarak gördükleri kardeşi dışlayıp onu sevmediklerini fark ettirirler. Benim sevdiğimi sevmiyor, giydiğimi giymiyor, benden farklı düşünüyor, başkasına oy veriyor, farklı müzikler dinliyor, farklı düşünüyor diye ötekileştirdiğimiz o kadar çok insan var ki yakınımızda ve yanı başımızda.  Hep başkası olma kendin ol derken aba altından sopayı gösterip farkında olmadan hep benim gibi ol deyiveririz…
Filmde bana göre küçük kardeşin ağabeyine göstermiş olduğu ama seyirci tarafından çok da fark edilmeyen büyük bir fedakârlık söz konudur. Raymond uçağa binmek istemiyordur. Birisi ona zorla bir şey yaptıramaz o nedenle kendini ifade için çığlık atıp korumaya alır. Küçük kardeş Charline ise bu tepkiye tepkisiz kalmaz. Ağabeyinin neden uçağa binmek istemediğini sürekli tekrarlayan konuşmalarının arasından seçerek öğrenir. Çünkü geçmiş yıllarda çok fazla uçak kazaları olmuş Yağmur Adam (Raymond) bütün kazaların ve ölen kişilerin istatistiki verilerini aklında tutmuş kayıt altına almıştır. Hangi firma hangi tarihte kaza yapmış. Kaç uçak düşmüş, kaç kişi ölmüş bir çırpıda sayar ve uçakla yolculuk yapmak istemez. Acaba çok korktuğu için mi? Yoksa yine bir kaza olur endişesi taşıdığı için mi?  

Korku duygusu tehlike veya tehdit karşısında kaçınmak için gösterilen bir tepkidir. Bu duygu çoğu zaman bizleri tehlikelerden korurken yersiz ve zamansız korkularda hayatımızı çekilmez hale getirebilir. Raymond küçük bir çocuk gibi uçaktan değil kaza olmasından korkuyor hem de belli firmalara karşı. Çünkü bütün insanlarda olduğu gibi bir ön yargı oluşturmuş. Raymond  da en kötü olası ihtimal başına gelebilir diye kendini güvene almak istiyor. Charline ağabeyinin havaalanındaki tepkisinden dolayı onu zorlamaz. Çoğumuzun yapamayacağı fedakârlıkta bulunur. Ağabeyini memnun etmek, kendini daha güvende hissetmesi sağlamak için saatler sürecek yolculuk yerine günlerce süren karayolunu tercih eder. Yolculuk boyunca Raymond tek başınadır çok az konuşur iletişime geçmez,  kardeşinin ne düşündüğü ne yaptığıyla ilgilenmez, göz kontağı kurmaz, iletişimi en asgari seviyededir.
Yağmur Adamın hayatı diğer otistiklerde olduğu gibi çok düzenlidir. Ağabeyinin alışkanlıkları yerine getirildiğinde hayatın kolaylaştığını bilen Charline ona çok özel biriymiş gibi davranır. Alıştığı ve memnun olduğu düzenin devam etmesini sağlar. Yolculuk boyunca onun isteklerini yerine getirmeye çalışır. Hava karardığında bir otel bulup aynı saatte yatmasını sağlar. Yatmadan önce yiyeceği atıştırmalıkları temin eder. Yatağını duvara yaslar. Çünkü otistikler için aynılık ve tekdüzelik, hayatlarının bir parçasıdır. Birçoğu için olmasa da bazı otistikler çok özel yeteneklere sahiptir. Yağmur Adam’ın da çok özel bir yeteneği vardır. Geçmişteki olayları asla unutmamıştır. Hafızası capcanlıdır. Adeta bir matematik dehasıdır. Çok basamaklı sayıları çarpar, böler, toplar ama bir kilo elma kaç para eder bilemez. Yüz lira mı büyük on lira mı kıyas edemez. Gördüğü bir şeyi hafızasına alır ama nerede nasıl kullanacağını bilemez. Ağabeyini ilk başlarda aptal gibi gören Charline bu özelliğini fark edince onu daha da memnun etme çabasına girer. Çünkü kimsenin yapamadığı çok üstün bir özelliği vardır ve onu diğerlerinden farklı kılmaktadır. Aslında bizi diğerlerinden farklı kılan da bu özelliklerimiz değil midir? Başkalarının yapamadıklarını yaptığımızda hemen fark ediliyor ilgi odağı olmuyor muyuz?  Hele bir de çıkarlarımıza uygun olunca, işler daha da değişiyor. Charline’de bunu fark edince aptal görünümlü ağabeyi gözünde büyür. Onun isteklerini, rutinlerini önemser. Yolculuklarını yarıda kesip aynı saatte yatakta olmasını, yatağının pencere kenarına konmasını sağlar. Yemekten sonra yiyeceği tatlılara kadar düşünür. Artık zamanı gelmiştir. Ticarette kaybettiği paraları Ağabey’in hafızası sayesinde kumarda kazanacaktır. Yani onu amaçları doğrultusunda kullanacaktır. İşe önce ağabeyinin dış görünümünü değiştirmekle başlar.
Güzel bir takım elbise, kaliteli bir ayakkabı ve saç kesimi ile onun normal görünmesini sağlamak isterken davranışlarını kontrol altına alıp dizginlerken ağabeyine kumar oynatır, kaybettiği paraları geri kazanır.

Yolculuk boyunca Charline, ağabeyi ile kurduğu ilişkilerden dolayı değişime uğrar ve Charline bir ağabeyi olduğu için çok mutludur. En önemlisi Charline kendini keşfetmeye başlarken hayata daha farklı bakmaya, etrafındaki değerlerin kıymetini anlamaya başlamıştır. Para hırsı yerini aile bağlarının önemine bırakmıştır. Ağabeyinin vekâletini alarak onu yanında görmek istediği için hukuk mücadelesine girişir. Ama hayatı ile ilgili tercih yapmak durumunda bırakılan Yağmur Adam tıpkı küçük bir çocuk gibidir. Charline ile mi kalmak istersin? sorusuna “Charline ile kalmak istiyorum” cevabını verir. “Kliniğe mi gitmek istersin?” sorusuna da “Kliniğe gitmek istiyorum” der. Yağmur Adam tercih yapamaz. Kendisi için neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez. . Bu durumda yetkililer onun adına yıllarca tercih yaparlar. Yıllarca yaşadığı kliniğe geri gitmesine karar verirler. Yağmur adam böylelikle dönüş yolculuğu için trene binecektir. Charline’nin ağabeyini uğurlarken ona sarılmak istediğini hissediyorsunuz. Yağmur Adam’ın tepkisizliği karşısında hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. İzleyici olarak Raymond’un hayatı boyunca yaşadığı maceralı günler için küçük kardeşe bir teşekkür bekliyorsunuz. Ama nafile Yağmur Adamın tepkisizliği sizi kendinize getiriyor. O her zamanki gibi kendi iç dünyasındadır. Görünen bir tek şey vardır o da sürekli yanında taşıdığı saatlerce bir şeyler yazdığı ve baktığı defteri. O kadar çok meşgul ki ona bakan anlamlı bir çift gözün farkında değil gibidir. Ama bu sadece bir tahmin gerçekten öylemi kestiremezken yüreğinde kocaman bir sevgi olduğunu ve bunu nasıl hissettireceğini bilemediği aklınıza geliyor. Bu filme neden ”Yağmur Adam” ismi verilmişti kaçırmışım. Filmi bir kez daha izlediğimde “Raymond” ismini telaffuz ederken hecelemiş  “Rain Man” diye telaffuz etmişti. Yani “Yağmur Adam”…

Rabia Kandıra